12. Sınıf CoğrafyaAYT Coğrafya

Küresel İklim Değişimi ile Mücadele

Günümüzün öncelikli çözüme ihtiyacı olan en önemli sorunu küresel iklim değişimidir. İnsan kaynaklı bu sorunun çözümü insana düşmektedir.

Ortak geleceğimiz için devletlerin, bilim dünyasının ve tüm insanoğlunun sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.

Uluslararası Çözüm Arayışları

1. Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)

IPCC, Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından 1988’de iklim değişimine insan etkilerini ve iklim değişiminin risklerini değerlendirmek üzere kurulmuştur. Farklı yıllarda yayımlanan raporlarla insan kaynaklı iklim değişiminin bilimsel kanıtları ortaya konulmuştur.
IPCC, farklı ülkelerden bilim insanlarının bir araya gelerek küresel iklim değişiminin etkilerini azaltma ve değişime uyum sağlamanın değerlendirildiği çalışmaları organize eder. Şimdiye kadar beş değerlendirme raporu yayımlanmıştır. Raporlarda ülkelerin yöneticilerine güvenilir, bilimsel bilgi vermek amaçlanmaktadır.

2. Kyoto Protokolü

1992’de Rio’da (Brezilya) imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi insan kaynaklı iklim değişiminin olumsuz etkilerinin önlenmesi ve sera gazı salınımının düşürülmesini teklif eden uluslararası ilk anlaşmadır. Anlaşma, hükûmetler için bağlayıcı olmadığından dolayı 1997’de Japonya’nın Kyoto kentinde güncellenmiş ve Kyoto Protokolü adını alıp 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye’nin 2009 yılında taraf olduğu protokole 191 ülke ve AB dâhildir.

Kyoto Protokolü’ne göre;
• Ülkeler sera gazı salınımını 1990 yılı seviyesinin %5 altına çekecektir.
• Fosil yakıtlar yerine alternatif enerji kaynakları kullanılacaktır.
• Az enerji tüketen sistemlere geçilecektir.

Protokol, 2013-2020 yıllarını kapsayan taahhüt dönemine girmiştir. Doha’daki (Katar) toplantıda yapılan değişiklik ile 2020 yılında sera gazı salınımlarının %18 azaltılması kararlaştırılmıştır.

3. Paris İklim Anlaşması

Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde sera gazları salınımını azaltmaya yönelik önlemleri içeren bir anlaşmadır. 191 ülke tarafından imzalanmış ve 2016’da yürürlüğe girmiştir.

Anlaşmanın başlıca hükümleri şunlardır:

• Küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında kalmasını sağlamak,
• Sera gazı salınımını azaltmak,
• Çevreci, sürdürülebilir ekonomi politikalarına önem vermek.

4. Sivil Toplum Kuruluşları

Küresel iklim değişiminin etkilerine karşı sivil toplum kuruluşları halkı bilgilendirme, kamuoyu oluşturma ve proje geliştirme gibi faaliyetlerde bulunmaktadır.

Küresel İklim Değişimiyle Başa Çıkmak İçin Neler Yapılmalı?

Tüm insanları ve geleceğimizi ilgilendiren küresel iklim değişimine karşı etkilerin azaltılması ve uyum sağlama olmak üzere iki yöntemin birlikte uygulanması gerekmektedir.

Azaltma: Küresel iklim değişikliğini yavaşlatmaya, olumsuz etkilerini azaltmaya yönelik önleyici çalışmalardır.
Köklü sosyoekonomik, politik ve teknolojik dönüşümler içeren başlıca azaltma çalışmaları şunlardır:

Karbon Salınımının Azaltılması: Kömür, petrol ve doğalgaz yerine güneş, rüzgâr, dalga gibi yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarının kullanılması sera gazı salınımını azaltarak küresel iklim değişiminin etkilerinin azaltılmasında en öncelikli adımdır.

Tüketim Alışkanlığının Değiştirilmesi: Doğal kaynakların aşırı tüketimi iklim değişimin itici gücüdür. Etkilerin azaltılması için ihtiyaç kadar tüketim yapılması ve israfın önlenmesi temel ilke olmalıdır.

Enerji Verimliliği: Az enerji tüketen teknolojilere geçilmeli ve binalarda ısı yalıtımı ile enerji tasarrufu sağlanmalıdır.

Ormanların Korunması: Mevcut ormanlar korunmalı ve ağaçlandırma faaliyetleri artırılmalıdır. Ormanların korunmasında bireye düşen sorumluluklarla ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır. Küresel iklim değişiminin etkilerinin azaltılması ve çölleşmenin önüne geçilmesinde önemli adımlardan biri ağaçlandırma çalışmalarıdır.

Geri Dönüşüm: Atıkların tekrar kullanımının sağlanması olan geri dönüşüm, doğal kaynak tüketimini azaltarak küresel iklim değişimiyle mücadeleye katkı sağlar.

Karbon Ayak İzi
Enerji tüketimi, ulaşım, ısınma veya satın alınan ürünlerin üretim ve dağıtımı sırasında atmosfere salınan sera gazı miktarı karbon ayak izi olarak ifade edilir. Karbon ayak izi kişisel davranışların küresel iklim değişimine etkisini anlamada kullanılır.

İki pet şişenin üretimi atmosfere 1 kg karbondioksit ekler.

Uyum Sağlama: Günümüzde tüm sera gazı salınımı dursa da iklim değişiminin etkileri önümüzdeki yüzyılda görülmeye devam edecektir. Çünkü mevcut sera gazları atmosferde uzun yıllar kalmakta ve etkileri devam etmektedir. Küresel iklim değişiminin muhtemel zararlarını azaltmaya yönelik hazırlık ve savunma stratejileri uyum sağlama çalışmalarıdır. Uyum sağlamadaki amaç meydana gelebilecek zararın azaltılmasıdır.
İklim değişimine uyum sağlayacak başlıca strateji ve politikalar şunlardır:

Su Kaynaklarının Yönetimi: Su kaynakları üzerindeki kuraklık, çölleşme tehlikesine karşı yapılacak plan ve uygulamalardır. Su kaynaklarının yönetimi, su havzalarının kirlilik ve aşırı tüketime karşı korunması ile tasarruf tedbirlerini içerir.


Afet Risk Yönetimi: Sel ve kuraklık gibi doğa ile ilgili afetlere karşı kayıp ve zarar azaltma, hazırlık, tahmin, erken uyarı gibi afet öncesi koruma çalışmalarının yapılmasıdır.

Sağlık Tedbirleri: İklim değişimi insan sağlığı üzerinde de risk oluşturur. Aşırı hava olaylarına ve bulaşıcı hastalıklara
karşı halkın bilgilendirilmesi ve sağlık kuruluşlarının önlem almasıdır.


Ekosistemlerin Korunması: Canlıların yaşam alanlarının korunması sağlanarak iklim değişimi karşısında biyoçeşitliliğin korunmasıdır.


Tarım ve Gıda Güvenliği: İklim değişimi nedeniyle tarımsal üretimin azalmasına karşı yerli genetik kaynakların korunması, sürdürülebilir tarım ve doğru sulama politikalarının uygulanmasıdır. Ayrıca iklim kuşaklarının değişiminin ortaya çıkardığı yeni tarım potansiyellerinin değerlendirilmesidir.

Küresel İklim Değişimi ve Türkiye’ye Olası Etkileri Nelerdir?

Küresel iklim değişikliğinden Türkiye ve gelişmekte olan ülkeler, olumsuz bir şekilde etkilenecektir. Bu olumsuzluklar,
IPCC’nin projeksiyonlarına göre ülkemizin de içinde bulunduğu enlemlerde sıcaklıklarda artışlar, yağış rejiminde değişimler, deniz suyu seviyesinin yükselmesi ve toprak su içeriğinde önemli azalmalar şeklinde olacağı tahmin edilmekte. Bütün bunların sonucu kuraklık (kıtlık, orman yangını, sıcak hava dalgaları, tarımsal haşereler…), ani seller (şiddetli yağmur ve yıldırımlar), deniz su seviye yükselmeleri (kıyılarda erozyon, dere ve nehirler ile birlikte yer altı sularının ve alçak arazinin tuzlanması) gibi üç önemli problemin etkilerini gelecekte daha fazla hissedeceğiz.

Türkiye yarı kurak bir ülkedir. Ayrıca kuraklık sosyoekonomik etkileri, kalıcılığı ve çözüm bulmadaki zorluk nedeniyle dünyadaki en tehlikeli doğa kaynaklı afet olarak kabul edilmektedir. Kuraklık şehirlerde kullanma suyu kıtlığının yanı sıra tarımsal ürün ve hidroelektrik üretiminde de büyük düşüşlere yol açabilir. Bu nedenle su havzalarının ve tarım alanlarının korunması büyük önem arz etmektedir. Küresel iklim değişiminin ülkemizdeki su kaynaklarına olası kötü etkileri başlıklar halinde şu şekilde özetlenebilir:

• Yağışta yazın büyük azalma olacak fakat buharlaşma artabilecek.
• Yağışların mevsimsel dağılımı ve şiddeti değişecek. Ani sellerde artışlar gözlenebilecek.
• 1987’den beri zaten ortalamanın altında gerçekleşen kar örtüsü daha da azalabilecek.
• Akımların sadece miktarı azalmayacak aynı zamanda en yüksek olduğu zamanları da değişecektir.
• Kuraklığın sıklığı ve şiddeti artabilecek.
• “Su stresi” artacak. Şehir ve ülke sınırlarını aşan nehirlerin kullanımı dâhil birçok uluslararası, ulusal ve yerel su kaynağının paylaşımında problemler çıkabilecek.
• Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması ile ülkemizde hakim olabilecek çöl iklimine benzer bir kuru hava; daha sık ve uzun süreli kuraklıklara, orman yangınlarına ve tropikal hastalıklarda artışlara neden olabilecek.
• Kuş cenneti ve benzeri millî parklar tahrip olup kuşların göç yolları ve konaklama yerleri değişecek.

Sonuç olarak suyun kısıtlı, yağışların bazı bölgeler dışında miktar ve dağılımının düzensiz olduğu, büyük şehirlerde ve tarımsal üretimde suyun kısıtlı bulunduğu, içme, kullanma ve sulama suyu kalitesinin gün geçtikçe artan sanayi ve diğer çevre kirlilikleri neticesinde düştüğü ve küresel ısınma düşünülürse ülkemizin kuraklığın şiddetini çok yakın bir zamanda bugünkünden çok daha fazla hissedeceği açıkça görülmektedir. (Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU TMMOB İklim Değişimi ve Türkiye 13-14 Mart 2008, Günümüzden 2100 Yılına Küresel İklim Değişimi)

Kaynak; MEB kitabı ve bilimsel makaleler.

İlgili İçerikler

2 Yorum

    1. Merhabalar, bizim alabileceğimiz rehber MEB kaynaklarıdır. Ayrıca bazı akademik kitaplardan da alıntılar yapabiliyoruz. Ben bilgi paylaşıyorum ve sitem ücretsizdir. Bilginize.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir